İnatla yazmadığım zamanlarda neler geçmedi içimizden... Türlü kırıklardan sonra pandemiler, ölümler, görülmemiş hastalıklar, depremler, bir de ekonomik kriz, seçimler, seçimlerimiz. Göğsümüze oturan öküzü evcil hayvan belledik, tüm enerjimizi onu doyurmaya sarf ettik. Bunlarla uğraşırken bir deri bir kemik de kalmadık üstelik: İştahımız yerinde çok şükür. Dirhem dirhem etlerimiz tüm ayıpları örtmekte.
Belki otuzları aşınca verilen default bilgelik, belki sınırlarda uzun uzun dolaşmanın getirisi kayıtsızlık sayesinde çokça esnerken kısmen de esrimiş olsak gerek ki olaylara merkezden bakmanın tanıdıklığına çevreden bakmanın zenginliğini de ekledik. Altı değil, yedi renkli ve kesinlikle dikdörtgen formda değil tanıdığımız, bildiğimiz, klasik bir doğa olayı olan gökkuşağı renklerinin zihnimizin izdüşümünde tadını çıkarmaya kapı araladık. Çünkü yarın yoktu, içinde bulunduğumuz an vardı. Biz de kendi çapımızda savaşlardan çıkan boomer'lar olduk. Tarih hakikaten tekerrür ediyormuş, lakin birebir değil de netfilikş formatında diyelim.
Bu süreç içinde en çok tükürük mevzusu üzerinde durdum. Siz başka şekillerde de tanımlandırabilirsiniz ama ben toplu ortamlarda -ortam toz tuttu diye kimse kalmadıysa bile tozlanmaya fırsat bulamayan içimdeki kalabalığa karşı- nazik biriyimdir ve durumu tükürük olarak isimlendiriyorum. Şöyle ki; içinde yaşadığımız evler, şehirler, ülkeler ve son -sindirme açısından son, hakikat zaviyesinden ilk- olarak fani dünya boğazını gıcıkladığımız için bizi yerimizden oynatıyor ve tükürmeye hazırlanıyor. Kocaman benlik algımızın ırgalana ırgalana nihayetinde tükürüğe dönüşmesi kimin aklına gelirdi? Böyle kaçınılmaz durumdaki tek teselli yer çekiminin varlığı olsa gerek. Bir miktar tükürüğün sonsuza kadar sağa sola uçuşmak yerine toprağa düşecek ve karışacak; yine, yeniden bir mekanının olacak olması tıpkı tükürük gibi sıvımsı ve yapış yapış endişelere panzehir oluyor.
Büyükler "dünyada mekan, ahirette iman" demişler. Demek ki insanı dünyada en çok mekansızlık, ahirette de imansızlık bedbaht ediyor. Ki hakiki manalarını düşüne düşüne ikisi de aynı menzile varıyor. Neuzü billahi teala!